30 Nisan 2011 Cumartesi

The Field - From Here We Go Sublime (2007)


Üzerine kurulacak her cümlenin, yapılacak her afili yorumun kifayetsiz kalacağı; müzik zevki yüksek standartlarda seyreden ve elektronik müzikle haşır-neşir olan her kişinin bağrına basacağı harikulade bir albüm. İlk şarkıdan sonuncusuna kadar duyduğumuz melodiler, tanık olduğumuz düzenlemeler, yaratılan "atmosfer" ve albümün sahip olduğu bütünlük duygusu tek kelimeyle eşsiz. Aphex Twin'in, müzik tarihinin en dahiyane işlerinden biri olan, 1992 çıkışlı, "Selected Ambient Works '85-'92" isimli başyapıtını aşılmaz mı sandınız? The Field, "From Here We Go Sublime" ile onu kimine göre aşmıştır, kimine göre aşamamıştır ama onun, vakti zamanında geçtiği (ve bugüne kadar kimselerin bilemediği/bulamadığı) yollarda gezindiği kesin. 10/10

21 Nisan 2011 Perşembe

The Walkmen - Lisbon (2010)


Yılın en iyilerinden biri olduğu su götürmeyen bu albüm, aynı zamanda saygın grup The Walkmen'in kariyerindeki zirve noktası diyebiliriz. Müzikal anlamda önceki işlerinden çok daha olgun bir tarz ortaya koyan New Yorklu beşli, yine hüzünlü, yine üzgün ama bu kez sanki durumdan biraz daha az şikayet eden şarkı sözleriyle, bütünlüklü bir işe imza atıyor. Aynı zamanda düzenlemelerdeki zenginlik ve çeşitliliği nefis melodilerle harmanlayarak, ana akım'daki genel tercihlerden bir nebze olsun sıyrılan, taze bir sound yakalamayı başarıyor. Açılışta yer alan "Juveniles"in insanı sarıp sarmalayan yumuşaklığı, 45 dakika boyunca dinleyecinin yanından bir an olsun ayrılmazken, "Stranded" tek başına ayrı bir paragrafa konu olabilecek kadar güzel bir şarkı. Albümün kendisi ise, ne kadar fazla dinlenirse, dinleyenin içine o kadar çok işliyor. 9/10

18 Nisan 2011 Pazartesi

Paul Simon - So Beautiful or So What (2011)


70 yaşındaki efsane folk rock şarkıcısı Paul Simon, 6 yıllık uzun bir aranın ardından müthiş bir albümle geri döndü. Kariyerinde, niteliksel anlamda '86'daki "Graceland" sonrası ciddi bir düşüş yaşayan ve deyim yerindeyse 20 yıl boyunca "orta sahada top çeviren" şarkıcı/şarkı yazarı, 2006'daki ismiyle müsemma çalışması "Surprise" vasıtasıyla kulakların pasını silerken, hayranlarını da oldukça sevindirmişti. Yeni albümü ise, o güzel sürprizi bile aşarak kolay kolay Paul Simon olunmadığını cümle âleme gösteriyor. Açılıştaki olağanüstü "Getting Ready for a Christmas Day"den başlayarak, (örneğin saz dâhil) binbir türlü enstrümanın at koşturduğu, doğu ezgilerini fazlasıyla ihtiva eden düzenlemelere sahip, olağanüstü besteler ve daha çok ahlâk temalı liriklerle süslenmiş, Simon'ın akranlarının hiçbirinde görülemeyecek kadar taze ve canlı bir albüm bu. 9/10

17 Nisan 2011 Pazar

Toro y Moi - Underneath the Pine (2011)


Toro y Moi adıyla icraatlarına 2010'da başlayan ve ilk uzunçalarını o yıl kaydeden Chaz Bundick'in, ikinci ve şimdilik en iyi albümü. İlkine nazaran daha enerjik, daha iyi pop melodilerine sahip ama onun bütün olumlu özelliklerini de bir anlamda devam ettiren albüm, benzeri az bulunur tarzda bir müzik koyuyor ortaya. Kulağa gayet hoş gelen gitar ve keyboard melodileri, robotik ritmler, döngülü synth ezgiler, etkileyici vokal performansı ve hepsinden önemlisi sahip olduğu enerji ve eğlence duygusu sayesinde, yeni şeyler arayan tüm dinleyiciler için adeta ilaç gibi geliyor. 9/10

14 Nisan 2011 Perşembe

Michael Head and the Strands - The Magical World of the Strands (1998)


Shack ve Pale Fountains gruplarının frontman'i Michael Head'den, daha önce o gruplarda yaptığı müzikle alâkası bile olmayan, ilhamının nereden geldiği bilinmeyen, bir çok parçadaki yaylı çalgılar dörtlüsü ve flüt vasıtasıyla insanı kendinden geçiren, beklenmedik bir pop harikası. Pek çok açıdan zamansız ve yersiz-yurtsuz olan bu müthiş albüm, muhteviyatındaki her şarkıda Tindersticks'in derin ve karanlık müziği ile Nick Drake'in baştan çıkarıcı pop esintileri arasında geziniyor; Head'in etkileyici vokali ve düzenlemelerdeki zenginlik ile ayrışıyor; en nihayetinde iyi yazılmış, iyi çalınmış, iyi düzenlenmiş ve iyi söylenmiş pop müzikle ilgilenen herkesi kendine bağlayabilecek benzersiz bir noktaya ulaşıyor. 10/10

13 Nisan 2011 Çarşamba

June & the Exit Wounds - A Little More Haven Hamilton, Please (1999)


Bir albümün kapağı, albümün kendisi hakkında bu kadar çok şey söyler mi bilmiyorum ama vokalist/keyboardist Todd Fletcher'ın tek kişilik proje grubu olan June & the Exit Wounds'un ilk albümünde söylüyor işte: Önde Fletcher, elinde gitarı ile haşır-neşir bir durumda (belki bir akor üzerinde çalışıyor, kim bilir..); arkasındaki keyboard'un üzerinde ise düşünceli hâliyle Brian Wilson'ın bir fotoğrafı var. Bu fazlasıyla güzel sürpriz-albümünde Fletcher, Wilson'ın da dâhil olduğu '60'lı ve '70'li yılların yumuşak, zarif, incelikli pop'unu alıp, ona içten bir romantizm ve sofistike bir hava ekliyor. Ve ortaya Beach Boys, Bee Gees, Steely Dan gibi ustaların izinden giden, ılık öğleden sonralarında hücrelere kadar tesir ederek dinlenecek muhteşem bir karışım çıkarıyor. Birisi size göre en güzel soft rock albümlerini sorduğu zaman, "A Little More Haven Hamilton, Please"i bir kez dinledikten sonra o listede adını zikretmemek olanaksız. 9/10

12 Nisan 2011 Salı

LCD Soundsystem - Sound of Silver (2007)


Devasa plak arşiviyle tanınan James Murphy'nin tek kişilik proje grubu LCD Soundsystem'ın, çok beğenilen ilk albümünü bile aşan en büyük başarısı. Aynı zamanda kendisinin ne kadar iyi bir şarkı yazarı olduğunu kanıtlayan, mükemmel bir parçalar toplamı. Açılışta yer alan ve hiçbir dans pistinde çalınamayacak yapıda bir dans şarkısı olan enfes "Get Innocuous!" ile kapanışta yer alan ve "New York, you're perfect, oh please don't change a thing / Your mild billionaire mayor's now convinced he's a king / And so the boring collect -- I mean all disrespect / In the neighborhood bars I'd once dreamt I would drink" sözleriyle insanı kendinden geçiren muhteşem ballad'a kadar hemen hiçbir şarkıyı pas geçmek mümkün değil. Eğlenceli, zekice kotarılmış, dokunaklı, bütünlüklü, şık, kendinden emin, yetişkinler için yapılmış kusursuz bir dance-rock albümü. 10/10

11 Nisan 2011 Pazartesi

The Kills - Midnight Boom (2008)


2002 yılında ilk EP'lerini çıkardıkları zaman Jack White tarafından en iyi yeni grup ilan edilen, İngiliz basınının da en başından beri arka çıktığı The Kills, Amerikalı vokalist/gitarist W (aka Alison Mosshart) ve İngiliz baterist/vokalist/gitarist Hotel'den (aka Jamie Hince) müteşekkil bir ikili. Postun konusu "Midnight Boom" ve daha yeni piyasaya sürülen "Blood Preasured" da dâhil olmak üzere toplamda 4 albümleri mevcut ama "Midnight Boom"a sadece albüm demeyip, ismini desturla zikretmek gerekiyor. Tarzları hiçbir gruba tam olarak benzemeyen ikilinin bu albümdeki dinamik ve dolu dolu gitarları ile insanı çıldırtan ve içini kıpırdatan tempolu beat'leri, W'nun PJ Harvey'yi anımsatan etkileyici vokali ile birleşiyor ve ortaya kirli mi kirli, biraz rafine ama ölümüne tutkulu ve yaratıcı olan muhteşem bir pop albümü çıkıyor. 10/10

10 Nisan 2011 Pazar

Arcade Fire - Funeral (2004)


Sadece 2000'lerin en iyi 3 albümünden biri değil, aynı zamanda ismi bütün bir müzik tarihine altın harflerle yazılmış, yazılması gereken bir klasik. Şarkı sözlerindeki bütünlük, konsept ve duygu yoğunluğunu mu; melodilerindeki vuruculuğu ve güzelliği mi yoksa kusursuz düzenlemelerindeki ihtişamı ve görkemi mi övmek gerekir bu albümün, bilmiyorum. (Özel hayatlarında karı-koca olan) Win Butler ve Régine Chassagne'in vokallerindeki adanmışlık ve her notanın hakkını veren duygusallık hakkında da uzun uzun satırlar yazılabilir. Gel gelelim, ne söylenirse söylensin, ne yazılırsa yazılsın, kelimeler bu albümün sahip olduğu güzelliği ve dinleyene hissettirdiklerini anlatmak konusunda kifayetsiz kalacaktır. 10/10

9 Nisan 2011 Cumartesi

Acid House Kings - Music Sounds Better With You (2011)


İsveçli yürek ısıtan pop trio'su Acid House Kings, 2005 tarihli "Sing Along With the Acid House Kings"in ardından yine neredeyse kusursuz diyebileceğimiz bir albümle geri döndü. Berrak ama (zil, org, üflemeliler vs. ihtiva eden) multi-zengin düzenlemeler, dinleyeni çarçabuk yakalayan mükemmel melodiler, kusursuz ve duygu dolu vokaller ve hem melankolik hem de sevimli olabilen şarkıları ile pop müzik seven her kişinin kalbine kolayca ulaşabilecek bir albüm bu. Bir diğeri için altı yıl daha beklememeleri gerektiğinin bizatihi kanıtı aynı zamanda... 9/10

PJ Harvey - Let England Shake (2011)


'90'ların başında "Dry", "Rid of Me" ve "To Bring You My Love" gibi üç güzide albümle hayatımıza giren ve o zamandan beri "nefes alıp veren en yüce kadın şarkıcı" bellediğimiz Polly Jean Harvey'nin, "White Chalk" isimli karanlık ve depresif albümünün ardından uzun zamandır beklenen dönüşü.. Kişisel ve içe dönük olan önceki tüm albümlerinin aksine şarkı sözlerinde emperyalist İngiltere ve onun girdiği savaşlardan bahseden, Gelibolu yarımadasında insanı hüzünlü ve gözüyaşlı bir yolculuğa çıkaran, müzikal olarak ise nefis gitar tonları, alışılmış duruluktaki vokali ve berrak düzenlemeleri ile insanı kendine bağlayan 40 dakikalık konsept bir güzellik.. 9/10

Elbow - Build a Rocket Boys! (2011)


14 yıllık mazisi olan ve yıllarca (tabir yerindeyse) "sürünen" Elbow'un nihayet "ana akım"a terfi ettiği çalışma olarak değerlendirilebilir bu albüm. Grubun, Mercury Prize'ı kazandığı bir önceki işi "The Seldom Seen Kid" sonrası "ruhunu tamamen kaybetmeye başladığının işareti" olarak gören sadık hayranları da olabilir kuşkusuz ama biz, bu Elbow'dan gayet memnunuz. Orta yaş bunalımlarından, gündelik olaylardan, sıradan insanlardan, çocukluk hayallerinden vs. bahseden aklı başında lirikler; Ortadoğu ezgilerinden orkestral düzenlemelere, trip-hop nağmelerinden gospel korosuna kadar ucu açık bir arazide seyreden müzikal çeşitlilik ve tüm bunların arz ettiği kusursuza yakın uyuma, yılın (şimdiden) en iyi albümlerinden biri ile karşı karşıya olduğumuz hissiyatı eşlik ediyor. 9/10